Stres
Stres yaşamak yaşamımızın doğal bir parçasıdır. Üzerimizde baskı, engellenme çatışma yaratan durumlar hali hazırdaki dengemizi bozarak stres yaşamamıza neden olur. Araştırmalar kısa süreli streslerin gelişimlerimizi olumlu olarak etkilediğini, bizi daha sonraki güçlüklere hazırladığını gösterirken, süren ve kronik şekilde tekrarlayan streslerin yaşamımızda tam tersi bir etki yarattığını gösteriyor.
Stres duygu, beden ve zihinde baskılar, gerilimler oluşturur. Bedenimizde kaslarda gerginlik, nefesimizde daralma, kalp atışlarımızda düzensizlik, düşüncelerimizde ve duygularımızda da gerginlik, karışıklık yaşamamıza neden olur.
Kısa süreli streslerde bu belirtiler stresin bitmesi ile geri çekilir. Ancak süreğen streslerde stres devam ettiği için belirtiler de devam eder. Uzun süre bu baskılarla yaşamak, bedende örneğin baş ağrıları, kaslarda ağrılar spazmlar, kan basıncında değişiklikler gibi rahatsızlıklar yaratırken, duygu ve düşünce de de olumsuzluklar ortaya çıkarır; zihnimizde yoğunluk, karışıklık, konsantrasyon güçlükleri, duygusal anlamda tükenmişlik yaşanabilir ve bu zamanlarda genellikle öfke, kaygı korku, üzüntü gibi olumsuz duygular sıklıkla kendini gösterir. Yaşamla ilgili anlamsızlık, boşluk hissedebiliriz. Stresin derecesi bazen öylesine yüksektir veya zaman içinde öylesine yükselir ki bu durum bize çaresizlik, umutsuzluk yaşatır… İşin içinden çıkmak çok zorlaşır…
Aynı zamanda yaşamımızda değişmesini istediğimiz özelliklerimiz, değişmesini istediğimiz koşullar, ortamlar, kişiler, ilişkiler vardır. Bu konuda yaşadığımız tekrarlar bazen bizi öyle bir noktaya getirir ki: “Artık bu durumun böyle olmasını istemiyorum”,” Bu şekilde davranmak istemiyorum”, “Bu şekilde yaşamak istemiyorum” deriz ama yaşananlar aynı şekilde sürer gider…
Örneğin; Çok sorumluluk almak, “bıktım artık” demek ama gene sorumluluk almaya devam etmek.., Kronik bir alışkanlığı, örneğin sigara içmek, istemediğiniz halde sürdürmek.. Bir ilişkide veya birden çok ilişkide istemediğimiz çatışmalar yaşamak. Çatışmaların sonunda kızgınlık, kırgınlık yaşamak, küserek ayrılmak… İstemediğimiz halde her şeyin kafamıza takılması, diğer insanlara göre daha hassas ve kırılgan olmak.. Her akşam yatağa gergin, tükenmiş, yorgun hatta mutsuz girmek.. Saçma görünecek bir durumdan veya olaydan korkmak, kaygı duymak.. İçinde bulunulan ortamdan, koşullardan büyük rahatsızlık duymak ancak o ortam ve koşullarla ilgili değişimin yaratabileceği etkileri düşünüp devam etmek, Başka insanlara “hayır” diyememek, isteklerini geri çevirememek ve bu nedenle kendimizi ve yakın çevremizi arka plana itmek.. Endişe, üzüntü gibi duygularımızın yarattığı baskılar nedeni ile belli durumlardan kaçınmak.. Öfke duygumuz nedeni ile kendimizi sürekli olarak tutmaya çalışmak ve öfkenin zararlarını yaşamak; baş ağrısı, gerilmiş kaslar, aşırı gerginlik.. Bunun tam tersi diğer insanlara istemediğimiz şekilde öfkeyi göstermek de olabilir. Her insana büyük bir güvenle yaklaşmak veya tam tersi hiç güvenmemek.. Kendimizi koruyamamak veya gereğinden çok çok korumak..
Bu tarz stres yaşantıları, özellikle de kişinin kendisi tarafından ele alınıp anlaşılmaya ihtiyaç duyar. İstemediğimiz şekilde yaşamak, işlerin yolunda olmadığını hissettirir ve bu bizde bedensel, duygusal, zihinsel gerilimleri, baskıları giderek arttırır. Stres de en sık yaşadığımız duygular öfke ve kaygıdır. Duygular ve beden iç dünyamızın habercileridir; isteklerimiz, ihtiyaçlarımız, beklentilerimiz, dışarıda yaşananların içeride olan yansımaları ile ilgili bilgi verirler. Çok fazla düşünce ağırlıklı bir yaşamın içinde yer alıp da duygularımızın ve bedenimizin dillerini ve ne söylediklerini anlamak bizim için zor olur. Oysa var oluş nedenleri bizim yararımıza hareket etmek içindir.