Kaygı
KAYGI NEDİR?
Bu duyguyu hepimiz yakından tanırız, sık karşımıza çıkar. Asıl görevi bizi tehlikelere karşı uyarır, korur, uyanık olmamızı sağlar, performansımızı arttırır. Yaşamımızda bazen ince ince, bazen çok şiddetli kendini belli eder.
Korku ve kaygı birbirine benzer yanları olan duygulardır. Her ikisinde de bir tehlike hissi yaşanır. Kalp atışlarında hızlanma, çarpıntı hissi, baş dönmesi, uyuşukluk, görme bulanıklığı, titreme, güçsüzlük, yutma güçlüğü, karın ağrısı, bulantı, ağız kuruması, terleme, ateş basması, ellerin, ayakların buz gibi olması, göğüste basınç hissi, nefes almada güçlük gibi ortak belirtiler gösterebilirler.
Korktuğumuzda korkma nedenimizi anlayabiliriz ve açıklayabiliriz; örneğin bir performans için yeterince hazırlanmadıysak bu durumda istediğimiz performansı gösteremeyeceğimizden korkarız veya trafiğin hızlı aktığı, trafik işaretlerinin olmadığı bir yerde karşıdan karşıya geçmek zorunda kaldığımızda korkuyu yaşayabiliriz. Korku duyduğumuz neden ortadan kalkınca korkumuzda geçer. Genellikle kaygıya göre daha kısa sürer ve daha şiddetli olabilir.
Kaygı duyduğumuzda ise nedenini açıklamak daha zordur. Genelde kaygı “kötü bir şey olacakmış” gibi “içimde nedenini bilmediğim bir sıkıntı var” gibi cümlelerle ifade ettiğimiz bir durum yaşatır. Örneğin hem yaşamımızda bir değişikliği isteyip hem de bunu düşündüğümüzde bile kalp atışlarımızın hızlanmasını, nefesimizin sıklaşmasını, sıklıkla tuvalete gitme isteğimizi kendimize sorduğumuz sorularla mantıklı olarak açıklayamayabiliriz.
Gerçekte kaygının da bir dili vardır. Eski bir alışkanlığımızın değişmesi gereğinin doğması bizi yeniliklere açık hale getirir ve bu kaygı yaşatabilir. Çünkü yeni kapımızı çalmaktadır ancak kapı açıldığında ne ile karşılaşacağımızı bilemeyiz.
Kaygı bizi diğer duygular gibi uyaran, koruyan bir işleve sahiptir. Kaygı genelde işlevseldir. Bize yol gösterir, yön verir, varlığımızın özüne yöneltir. Kaygının görevini yerine getirebilmesi için onu duymak, ne söylediğini anlamak gereklidir. Ancak kaygıyı görmezden gelmek, ortadan kaldırmaya çalışmak, bastırmak kaygının ortadan kalkmamasına ve baskısını arttırarak sürdürmesine neden olur. Bu da bizim ondan yararlanmamıza engel olur.
Kaygı eğer bizi yaşamda tehlikelere karşı koruyup, tehlikeli durumlara karşı önlemler almamızı ve güvenli şekilde yapmak istediklerimizi gerçekleştiriyor ise gerçek misyonunu yerine getirmektedir.
Ancak bizi yapmak istediklerimizden alıkoyuyor, isteklerimizin önüne sürekli engel oluşturuyor, gerek olmadığı halde sürekli bizi uyarıyor, yaşam kalitemizi bozuyor, diğer insanlarla ilişkimizi olumsuz şekilde etkiliyorsa o zaman misyonunu yerine getirmiyor demektir.
-
Kaygımızın yüksek olduğunu nasıl anlarız?
-
Gelecekle ilgili düşüncelerimiz sıklıkla olumsuz olur
-
Kötü bir şey olacağına dair iç sıkıntısı yaşarız
-
Daha zor karar verir, daha zor harekete geçeriz
-
Olası tehlikelerden sakınmak için daha fazla tedbirler düşünürüz veya alırız
-
Takıntılı düşünceler veya davranışlarımız artar
-
Kaygı daha da arttığında günlük işleri sürdürmede zorluk yaşanır ve işlevsellik bozulur
-
Kaygının sürekli varlığını hissettirmesini, farklı yaklaşımlar, birbirinden farklı şekilde ele alırlar
-
Başka açıklamalar getirseler de hepsinin ortak amacı bu duygunun kişi için tekrar işe yarar bir uyarı sistemine dönüşmesidir
-
Amaç kaygının ortadan kalkması değildir asıl amaç kaygının görevlerini yerine getirmesidir